Toplumların ve bireylerin tarihsel süreçte yaşadıkları ekonomik, siyasal ve kültürel dönüşümlerinin temel dinamiklerinden biri olarak öne çıkan göç, yalnızca mekânsal bir hareketlilikten ibaret değil, aynı zamanda kimliklerin, değerlerin ve aidiyet duygularının yeniden tanımlandığı çok boyutlu bir dönüşüm sürecidir. 21. yüzyılda, küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve artan iletişim olanakları sayesinde göç, ekonomik ve sosyal sistemlerin yeniden yapılanmasında belirleyici bir faktör haline gelmiştir.
Günümüzde savaşlar, ekonomik krizler ve iklim değişikliği gibi etmenler göç hareketliliğini giderek daha karmaşık bir hale getirmektedir. Bu hareketlilik, hem gönderen hem de alan toplumların ekonomik yapılarında, kültürel kompozisyonlarında ve sosyal dinamiklerinde dönüşümlere yol açmaktadır. Göçmenler, yeni toplumsal yapılarla etkileşim sürecinde kültürel, ekonomik ve bireysel kimliklerini yeniden tanımlamakta; kökenlerinden getirdikleri kimlik unsurlarını, göç ettikleri toplumun kültürel ve sosyal yapısıyla birleştirerek bir kimlik oluşturmaktadırlar. Bu yeni kimlik inşa süreci, bireysel ya da topluluk düzeyinde bir aidiyet sorunsalını da beraberinde getirir. Göçmenler, ait oldukları ve dahil oldukları toplumlar arasında bir köprü oluşturarak sosyal yapının yeniden şekillendirilmesinde aktif rol oynamaktadırlar.