Avrupa’ya göçün başlamasıyla birlikte Avrupa Türklüğü büyük bir mücadele vermeye başlamıştır. Zaman içinde bu mücadelenin sebepleri değişiklik gösterse de, siyasi, konjonktürel ve globalleşme gibi etkenler mücadelelerin değişik gerekçelerle yapıldığı aşikârdır. Kimi zaman uyum, kimi zaman ekonomik, kimi zaman da dışlanmışlık gibi konular bu yaşam kavgasında bilinçli ya da bilinçsizce verilmektedir.
1960’lı ve 1970’li yıllarda Avrupa’ya giden insanımızın uyum sağlama gibi bir ihtiyacı yoktu. İşleri hazırdı ve birkaç yıl çalışıp geri memleketlerine dönmeyi planlıyorlardı. Yeni ülkenin kurallarını, dilini, kültürünü öğrenmeleri gerekmiyordu; nasıl olsa kısa bir süre çalıştıktan sonra geri döneceklerdi. Tarih sahnesinde Türkün varlığı ile özdeşleşen göç, bu sefer rota olarak Avrupa’yı, özelde Hollanda’yı göstermişti. Ancak gurbetçi ya da misafir işçi olarak gidilen ülkelerde durum farklı gelişecek ve Anadolu Türk’ü gittiği ülkelerin bir parçası haline gelecekti. Merhum Alparslan Türkeş Bey’in de ifade ettiği gibi, bu insanlar artık "Avrupa Türkü” olarak anılacaklardı. “Gurbetçi” ya da “Alamancı” gibi sıfatlar yerini bu insanların kimliğini daha doğru yansıtan Avrupa Türk’ü, yani Avrupa Türklüğü, ifadesine bıraktı.
Bugün Avrupa Türklüğü olarak anılan bu topluluğun asıl göçü 60-65 yıl önce başlamıştır. Onlarca yılı aşan göç sürecinin ardından, artık dördüncü nesil Avrupa’da hayatını sürdürmektedir. Türkler artık ikinci sınıf vatandaş veya misafir işçi değil, bu ülkelerin ayrılmaz birer parçasıdırlar.
Ankara Antlaşması ile 2024 yılında Hollanda’ya göçün 60. yılına kavuşmuş olduk. Bu doğrultuda da Hollanda Türk Federasyon öncülüğünde elinizdeki bu çalışma gerçekleştirilmiş oldu. Gayemiz böylece gelecek nesillere kalıcı eserler bırakmaktır. Çünkü dünya döndüğü müddetçe Hollanda’daki Türk varlığı da var olmaya devam edecektir. Gelecek kuşaklara kalıcı eserler geride bırakmak onların kimlik mücadelesine katkı sağlayacaktır.
Murat GEDİK
Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı