Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı mirasını paylaşmaya girişen İtilâf Devletlerine karşı Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Türk Milleti’nin, vermiş olduğu mücadelenin yegâne amacı Milli İstiklâl’in kazanılması olmuştur. Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’nun işgal edilmesi ve imzalanan Sèvres Antlaşması, galip devletlerin Türk Milleti’ne Anadolu’da da hayat hakkı tanımayacaklarını göstermiştir. Ordusu dağıtılmış, tersanelerine girilmiş, silahlarına el konulmuş fakir ve yorgun bir durumdaki Türk milleti, ya esareti kabul edecek ve emsali görülmemiş bir zillete katlanacak veya varını yoğunu ortaya koyacak, “ya istiklal ya ölüm” diyerek mücadeleye girişecektir.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi, Amasya Tamimi ile davanın ilanı, Erzurum-Sivas Kongreleri ve nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile Türk Milleti’nin mukadderatında yegâne temsil hakkını elde eden Milli Mücadele Hareketi, 30 Ağustos 1922’de Büyük Zafer’i kazanmıştır.
Bu kesin ve büyük zaferden sonra Lozan’da toplanan Barış Konferansı’nda Türk heyeti, Misak-ı Milli’nin gerçekleştirilmesi yolunda çabalamışsa da bazı meselelerin çözümü mümkün olamamıştır. Zira Osmanlı Devleti’nden tevarüs eden meselelerin halledilmesi gerektiğinden Lozan, sadece Türk zaferi üzerine yapılan bir antlaşma olmayacak, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi üzerine yapılan bir antlaşma olacaktır.
Bir cihan devletinin yıkılması ve yeni Türk Devleti’nin kurulması sürecinde elde edilen başarıları değerli kılan yegâne husus, istiklale inanmış Türk Milleti’nin mücadele azmi, inancı ve haysiyetle yaşama duygusu olmuştur.