Ülkemizde eğitimi, mesleği, kökeni kısaca kim olursa olsun; yaşlı, yetişkin, genç ve çocuk, kadın/erkek hemen hemen hepimizin tek ortak paydası tarih bilimine ve tarihsel geçmişimize olan merak, ilgi olmuştur.
Tarihe meraklı olmamızın, şuuraltı/psikolojik nedenlerin en başında, gerçekten binlerce yıla varan bir geçmişe sahip olmamız gelmektedir. Kim ne derse desin, nasıl değerlendirirse değerlendirsin, bu merakın temeli dünyanın en büyük, en karmaşık coğrafyalarında büyük devletler, imparatorluklar kurmamız değil midir?
Böylesine sosyo-psikolojik bir geçmişi olan bir milletin bireyleri son derece haklı olarak tarihe merak saracaklar, ellerinden geldiği kadar tarihi okuyup aralarında tartışacaklardır. Bundan daha doğal başka ne olabilir?
Adına Türk milleti denen bu halk, çok uzun tarihi boyunca da din-alfabe ve komşular olarak birçok farklı kültürlerle temas edecekler, çoğu kez, bu coğrafyaların otoktan halkları üzerinde politik/askerî egemenliklerini kuracaktı. Bu süreci yalnız askerî/politik olarak düşünmeyin. Her farklı coğrafya ve halk ile ilişki kurulan kültür, beraberinde sosyoloji biliminde adına kültürleşme dediğimiz, değişim, etkileşim ve başkalaşım yaratır.