Tanpınar'ın; “Şark oturup beklemenin yeridir.” yargısı, yavaşlatılmış Batılı ve Amerikan film karelerinden alınmış gibiydi. Yahya Kemal'in de tesiriyle kendi kültürel değerlerine plastik bir iple de olsa bağlı Tanpınar, ancak hayalî bir ülkede yaşamak ister gibidir. “Rüya estetiği” acaba bir kaçış isteğini mi örtülüyordu ne? Paris'ten yazdığı mektuplarda neredeyse kaldırımlardaki taşlara bile biat edecek derecede Frenk vurgunu tavrın arkasında, kendine yabancılaştırılmış aydın tipi yatmıyor muydu? Ne yazık ki bilinç altlarımız, “hasta ülke”nin iyice hastası olmaya talip çökmüş, dağılmış, korkak ve mağlup duygularla depo lanmıştı..
Buna karşılık bir mucizevî dönüş oldu. Avrupa'da doğup büyüyen kimi Türk çocukları,oryantalistlerin bilinç altlarındaki, “faşist aryanizm”i keşfetmeye başladılar.Ülkemizin çok değerli bilim kadınlarından biri olan sosyolog Nur Vergin,Paris'te bütün ön yargılara ve aşağılamalara karşı nasıl bir varoluş mücadelesi yaptığını ve başardığını basamak basamak anlatır.