Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Türkçülük idealini; fikirleriyle, yazılarıyla bayraklaştıran ender yazarlarımızdan biridir. Türk milletinin asaletine, yüceliğine inanmış, onun büyük dehasına ve yaratıcılığa güven duymuş mümtaz bir Türkçüydü.
Onun fikrî anlamda Türkçülüğü; yalnızca geçmişin şanlı sayfalarını aralayarak övünen bir anlayıştan çok, Türklüğün engin medeniyet ve kültürel alanda yakselmesini, insanımızı ve başka milletleri de sevmesini isteyen, millî değerlerimizi evrensel değerlerle birlikte savunan ideal bir sentezdi.
Gönül Hanım adlı eser hem edebî bakımdan hem de Türk tarihi, coğrafyası hakkında bilgi vermesi bakımından önemli bir eserdir. Gönül Hanım romanını 1920’de tamamlayan sanatçı, eserini Tasvir-i Efkâr gazetesinde tefrika etmiştir. Gönül Hanım’da Ahmet Hikmet, Türk gençlerine dedelerinin geldiği ana yurdu tanıtmış ve Türklerin orada ne büyük bir devlet ve medeniyet kurduklarını anlatmıştır. Büyük Türkçü yazar, kendisini kaybeden Türklere “Kendini bul!” mesajı vermeye çalışmıştır. Romanda, I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesinde Ruslara esir düşen bir askerin; Mehmet Tolun’un Türkistan’daki esir kampında Gönül adlı bir Tatar kızının rehberliğinde eski Türk ülkelerini dolaşmasını, ülkü birliği yaptığı bu kızla arasındaki sevdayı okuruz.
Gönül Hanım’da Türk dili araştırmalarına değinilmesi millî kültürümüz açısından anlamlıdır. Bu alanda emeği geçen Radloff, W. Thomsen, A. Von Le Coq, Vamberi gibi Doğu bilimcilerinden bahsedilmesi son derece önemlidir.
Gönül Hanım romanındaki duygu, düşünce, görüş ve eserle ilgili bir kanaatın oluşması ve anlamlı bir sonuca varılması hususu; aslında siz değerli okuyucularımızın beğenisine sunulması isabetli olacaktır.