Hayatı bir sistem içinde algılayabilmenin ve anlatabilmenin farklı disiplinlere ihtiyaç gösterdiği, yaygın bir kabûldür. Bilim, sanat, ilâhiyat, felsefe gibi alanlarda fikir üretenler, hayatı ve insanı anlamaya gayret ederler. Bu gayrette metot ve bakış açısı önemlidir; zira kavramlar, yaklaşım biçimine göre ihmâl edilir, büsbütün unutulur veya canlılık kazanır. Değişik cepheleriyle hayata akseden kavramlar, ele alındığı disiplin içinde az veya çok farklar gösterir. Bir kısmı, kelimeler kadrosu içinde sıradan bir üye ile temsil edilir. Bir diğer kısmı, öne çıkan bir kavram hüviyetiyle birden çok anlamı karşılar. Bazıları ise terimleşir. Kavramları terimleştirme eğiliminde olan her alan, kendi sisteminin elverdiği ölçüde bilimsel gerçeği arar. Bu gerçek, söz konusu disiplinlerin kendi anlayışlarına göre tanımladıkları değişken bir gerçektir.
Edebiyat kavramı, asırlarca, bir sanat dalının adı olmuştur. Son iki yüz yıl içinde yapılan çalışmalar, edebiyatın, sanat yönü yanında bilim dalı olabileceği düşüncesini ortaya çıkarır. Bir sanat dalının bilim dalı hâline gelmesi, olsa olsa araştırma teknikleri ve metotları bakımından, incelemelerin bir disipline kavuşturulması amacıyla düşünülebilir. Edebiyatın sanat dalından bilim dalına doğru geliştiği iddia edilen çizgisi üzerinde, felsefe ve ilâhiyat gibi bir bilgi alanı olduğu hususu da, son yılların içtihatları arasındadır.